20 Nisan 2016 Çarşamba

Sûfiler ve Suriye Kıyamı (1): "Halep'in Cephedeki Şeyhleri"





Bismillahirrahmanirrahim

Not: 2011'den beri devam eden Suriye kıyamında Tasavvuf ehlinin nerede olduğunu merak eden, bu konuda gerektiğinde istihzayı da eksik etmeyen, çevreler için direniş içindeki Sûfi figür, kişi ve gruplar hakkında bilgilendirici çalışmalar yapma gerekliliği ortaya çıktı. Yaptıkları eylemlerin görüntüsünü HD kalitede internete yüklememeleri, dağınık vaziyette bulunmaları Suriye kıyamının içinde bu insanların yer almadığı anlamına gelmiyor elbette. Anlatılmamış binlerce hikaye, mahalle aralarında gençleri cihada teşvik etmiş ve eline silahını almış sayısız şeyh, imam, alim var. Suriye kıyamını Suriye'nin evlatları, kendi dinamikleriyle başlattı ve tasavvufun, ehli sünnetin beşiklerinden olan Şam diyarında ulemanın buna ön ayak ve rehber olmadığını düşünmek imkansız. Free Halab isimli blogtan (2012-2014)  ve elbette diğer kaynaklardan buna yönelik çıkan yazıları Türkçeye çevirmeyi bu işin ilk adımı olarak görüyorum. Aleppo's Shayks on the Battle Front (Halep'in Cephedeki Şeyhleri) bu serideki ilk çeviri olacak. Allah, tüm mücahidlerin yardımcısı olsun.


Halep’in Cephedeki Şeyhleri (Aleppo's Shayks on the Battle Front)

Suriye, toplumun ve dini mirasının temel yapı taşını geleneksel İslami ilim ve alimlerin oluşturduğu bir yer. Kasaba ve şehirlerde birçok sufi şeyh, müftü, imam bulunmakta ve insanların gündelik yaşamlarında çok önemli roller oynamaktalar. Talebeleri, takipçileri, aile fertleri, arkadaşları, komşuları vasıtasıyla hepsi Suriye toplumuna çok güçlü biçimde yerleşmişler. Dolayısıyla, onlar da herhangi bir Suriyeli gibi bu rejimin altında büyük acılar çektiler; ülkenin geri kalanıyla beraber Esed’in yürüttüğü toplu imha planıyla baş başa kaldılar. Sonuç itibariyle, birçoğu öldürüldü, daha fazlası hapsedildi ve diğerleri de ülkeyi terketmeye zorlandı. Tüm bunlar; Suriye’deki ilmi dünyanın tepesinde bulunan üst kadroya olduğu kadar şehir, kasaba ve köylerde bulunan [yerel şeyh ve imamların] da başına geldi. Camiiler hep rejimin en sevdiği hedeflerdendi.

Hakikat ve adalet için Cuma hutbelerinde seslerini yükselttiler, görevlerinden istifa ettiler, rejime başkaldıran insanları destekleyen fetvalar verdiler, gösterilere katıldılar, insani yardım faaliyetlerinde bulundular ve genel olarak ülke çapındaki aktivizmi desteklediler. Suriye’den ayrılmaya zorlananlar ise mücadelelerine dışarda; medyaya çıkarak, konferanslar vererek, bağış toplayarak, diasporadaki muhalefeti birleştirerek devam etti. Tabii ki tüm bunlar bir anda ve alimler tek parçaymışçasına gerçekleşmedi. Bazıları, olayların başından beri -etkin ya da pasif olarak- müdahil olmadı. Ancak bu, Suriye ulemasının takip ettiği genel istikameti hiç etkilemedi. Ne yazık ki birçok insanın; Şeyh Krayyim Raci, Şeyh Usame, Şeyh Sariya el-Rifa, Şeyh Muhammed el-Yakubi, Şeyh Mahmud el-Hüseyni, Şeyh Muaz el-Hatib ve diğer birçoklarından haberi dahi yok. Bunlar ve isimlerini bilmediğimiz daha fazlası bu devrimde çok önemli roller oynadı.

Zulme, tutuklamalara, işkenceye ve cinayetlere rağmen insanlar aylarca barışçıl protestolara devam ettiler. Olaylara ordu müdahil olmaya başlayınca ve bunun sonucu olarak bazı asker ve görevlilerin ordudan ayrılması başlayınca silahlı bir direniş doğdu. Halkla beraber, devrimin alimleri de Özgür Suriye Ordusu’nu destekledi ve desteklemeye devam ediyor. Suriye ulemasının devrimde oynadığı role dair farkındalığın olmayışı kadar; dinin, silahlı direnişteki rolü için de yanlış yorumlar yapılıyor, özellikle ekstremistler ve yabancı savaşçıların silahlı direnişle özdeşleştirilmesi bu yanlış yorumların kaynağı. Gerçek İslami çaba Suriye’nin geleneksel ulemasından geldi, barışçıl gösterilerde olduğu gibi devrimin silahlı evresinde de [alimler] rehberlikte bulundu ve yardım ettiler. ÖSO yetkilileriyle ilişkileri hala devam ediyor, fetva ve tavsiyelerle onlara yardım etmeye gayret gösteriyorlar, dağınık grupları birleştirmeye çalışıyorlar. Hatta doğrudan kendi topluluklarının, ÖSO çatısı altında ya da bağımsız olarak, silahlı direnişe katılmalarına öncülük ediyorlar. Ülke çapında bu yolla ortaya çıkmış birçok tabur var. Hatta bunlardan bazıları devrimden önce bile vardı, diğer birçoğu bu varolan tabur ve tugaylara katıldı.

Doğal olarak, Şeyhlerin bir kısmı bizzat muharebelerde cephe hattında bulundu. Önderlik ettiler, savaştılar, rehber oldular. Aşağıdaki görüntüler Suriye direnişinin anlatılmamış gerçekleri. Bu görüntüleri toplamak için özel bir çaba sarfetmedim. Halep’deki cephe hatlarından videolara bakarken karşıma çıktılar. ÖSO üyeleri tarafından ve şehirlerde bu insanlarla görüşen gazetecilerin doğruladığı üzere, neredeyse her tugay ve taburun kendilerine eşlik eden şeyhleri var.


  • Halep’in Seyfüddevle mahallesinde silahlı yerel bir Şeyh, askerlerine önderlik eden Halep el-Sahba Tugayı’nın [sonradan Ahraruş Şam’a katıldı] komutanıyla beraber duruyor. 


      


  • Aynı şeyh, yine Seyfüddevle’de Halep Askeri Konseyi’nin başı olan Albay Abdul Cabbar el-Agediyle görüşüyor.

      

  • Halep’teki Emevi Camii için gerçekleşen muharebenin ardından, Halep’teki bir camiide imam/vaiz olan ve muharebeye de katılan yerel bir Şeyh; Al Jazeera muhabirine eşlik ediyor ve rejimin camii içinde yaptıklarının nasıl Emevi Camii’nin kurtarılması ihtiyacını doğurduğunu anlatıyor.
     [Video Youtube’dan silinmiş]

  • Bu görüntüler Halep’in doğu kırsalından, Cundül Harameyn Tugayı’nın kuruluş ilanından. Yerel bir şeyh kuruluş ilanını okuyan tugay liderinin yanında ve onlara yemin ettiriyor: “Allah yolunda savaşmak için, halkın özgürlüğü için, şehitlerin kanı için, Beşşar Esed rejimini devirmek için. Allahu Ekber.”
     [Video Youtube’dan silinmiş]

  • Görüntülerde, eski şehirdeki Sabaa Bahrat mahallesinde, bir grup savaşçıya muharebe esnasında nasıl davranmaları gerektiğini anlatan silahlı yerel bir şeyh gözüküyor. Zaferin silahtan değil Allah’tan geldiğini, adaletsizliği adalete çevirmeleri gerektiğini, izin verilenleri yapıp nehyedilenlerden uzak durmalarını, birlik olmalarını söylüyor. Peygamber aleyhisselatu vesselam’ın emirlerini ve hayatından örnekleri anlatıp aşırı gitmemeleri gerektiğini, ağaçlara/çocuklara/kadınlara zarar vermemelerini söyleyip Peygamberin kafirlerle savaşmak istemediğini ancak inançsızlığın kendisiyle savaştığını anlatıyor. “Melek orduları yardımımıza gelsin, Allahu Ekber”.