3 Ocak 2017 Salı

Barbaros Şansal’ı Dövmek ya da Dövmemek: Rant ve Eziklik Arasında “Türkiye’nin İmajı” Meselesi

@hamakirsali

"Barbaros Şansal'a saldırıp yabancılara malzeme verdiniz yaa"

Alman gazetelerinin, Dersaadet’ten alıp neşr eylediği haberde, güya Birecik’te vuku’a gelen kıtalde (katliam) dokuzyüz Ermeninin telef olduğuna dair yalan haberler” hakkındaki Hariciye belgesinin tarihi 5 Ocak 1896. Benzer arşiv belgeleri şöyle “Reuter Ajansı’nın padişahın sağlığına ilişkin yalan haber neşri”, “Morning Post’un sahibi Parlamenter Sir Algernon Borthurick’in Anadoluya gönderdiği muhabirlerin yalan ve abartılı haber yapmaları ve bu haberlerden Yüzbaşı Norman hakkında bilgi”, “Ermeniler hakkında yalan haber yapan Frankfurt Zeitung Gazetesi’nin tekzib edilmesi”, “Amerikan basınında Osmanlı Devleti aleyhine yapılan neşriyat” ve sayısız “Mezkur gazetedeki haber yalan olduğundan acilen tekzibi gerektiği” uyarıları. 

19. ve 20. asır Osmanlı hariciye belgeleri, “imajımızın” ilk kez bir problem olarak Bâb-ı Âli’de ortaya çıktığını ve hariciyenin uluslararası medyayı yakinen takip edip, yazılanları dert ettiğini, yalanların düzeltilmesi için çaba içine girdiğini gösteriyor. Arşiv, tekziblerle ve yalan haberlere dair ne yapılacağıyla dolu. 

Ancak 21. yüzyıl İstanbulunda hâlâ -daha önce hiç söylenmemiş bir şey söylediğini zannedip- “uluslarası medyanın yalanlarıyla mücadele etmeliyiz ve onlara koz vermemeliyiz” diyen gazeteci ve sâire tayfasına rastlanıyor. 19.yy Osmanlı diplomatlarının yeni bir olay olan “kara propagandayla” mücadele yönteminde izlediği yol, 200 yıl sonra büyük bir icatmış gibi yeniden önümüze çıkarılıyor. Küpür küpür, vakıa vakıa yabancı gazeteleri ya da Twitter’daki yabancı İstanbul muhabirlerini takip etmek, yazdıklarını dert etmek, cevap vermeye çalışmak, onlara “malzeme” verdirmemeye gayret etmek ne yeni ne de etkili bir yöntem. 200 yılı aşkın süredir, uluslarası siyasi ve ekonomik çekişmelerle bağlantılı olarak, tetikçi görevi gören yabancı medya kuruluşları Türkiye’ye karşı propaganda yürütüyor. “Doğru propaganda - yanlış propaganda” diye bir şey yoktur, propagandanın amacı doğruluk değil algı oluşturmaktır. O halde, haber kisvesindeki karalama kampanyalarını doğruluk süzgecinden geçirmeye çalışıp cevap vermeye kalkanlar, yazılanları ciddi bir dert olarak algılayanlar âfâki bir çaba içine girmenin yanı sıra karşı tarafa meşruiyet de vermektedir ve henüz elle tutulur hiçbir faydaları da görülmemiştir. Makro düzeydeki mezkur siyasi ve ekonomik çekişmeler sürdükçe algı savaşı da sürecektir, bu büyük savaş alanını tetikçi olan yabancı gazeteciler ve yazdıklarına indirgeyen, bizi savunmacılığa hapseden bakış açısı iyi ihtimalle aptallık kötü ihtimalle eziklik daha kötü ihtimalle çıkarcılık, en kötü ihtimalle hepsinin toplamıdır.

Barbaros Şansalı Dövmek ya da Dövmemek: Bütün Mesele Bu Değil


2 Ocak akşamı KKTC’den Türkiye’ye getirilen Barbaros Şansal’ın apronda yediği dayak “Ay ele güne rezil olduk yine” yasçılarını da peşinden getirdi (Bu yazı, lince dair bir etik tartışması değil). Dertleri büyük: “bilmem ne gazetesinin İstanbul muhabiri bu konu hakkında İngilizce tweet atmış”. (Allah daha büyük dert vermesin) Tabii hemen Türkiye’nin imajı, bunu korumamız gerektiği, Reuters muhabirlerinin hakkımızda tweet atmasının felaket olacağına dair çok bilmişlikle saflık arasında gidip gelen didaktik laflar dinledik. Bir ara Hababam Sınıfı Ahmet’in köşeden çıkıp “utanacağınızı bilsem yüzünüze tükürürdüm, sizin yüzünüzden WSJ correspondentı hakkımızda olumsuz tweet attı” diyecek sandım.

Farkında olarak ya da olmayarak karşımızdaki ahlaksız propaganda ekibine meşruiyet vermekten başka bir şey değil bu, sanki bu hadise yaşanmasa Türkiye negatif resmedilmeyecekmiş gibi. 15 Temmuz darbe girişiminin sabahında “Türk vatandaşların darbeci askerleri dövdüğü şok ve rahatsız edici görüntüler” haberleri geçen bir şebekeden bahsediyoruz:



Hiçbir kanıt içermeyen ve dur durak bilmeyen IŞİD-Türkiye ilişkileri haberleri, tamamen yalan olan PKK yayınları da bu tetikçilerin ürünüydü. Objektiflik ya da gerçeklik dertleri olan birilerinden bahsetmiyoruz. Belli bir amacı olan  ve bu amaç doğrultusunda bir şey yapsan da yapmasan da senin aleyhinde yayın yapacak, yalan haber üretecek tetikçilerden bahsediyoruz. Kimse Barbaros Şansal’a yapılan saldırıyı desteklemek zorunda değil, ancak bunu “yabancı medya ne dedi”, “imajımız ne olacak” üzerinden okumak “hayır biz deveye binmiyoruz, Arap da değiliz” saçmalığından bir adım bile ileri gidilmediğinin  ve ahlaksız medya kuruluşlarına hala gereksiz payeler verildiğinin göstergesidir. Olaylara geniş pencereden bakmak yerine küpürlere, Twitter hesaplarına sıkışan ve dünyalarını, yabancı Cihangir muhabirlerine endeksleyenlerin bu ülkeye söyleyecek kayda değer bir sözü de yoktur.


Pastadan Pay Alma Yarışı


Türkiye, yalnızca dış güçler nazarında, dilimlenmiş lezzetli bir pasta değil. Ayrıca içerdeki çeşitli klikler de ülkeyi bu şekilde algılıyor. İktidar kanadının içinde birbirine rakip güç odakları var ve teşkilatlar, medya, bürokrasi bu güç savaşının meydanı haline gelmekte. “Türkiye’nin tezlerini anlatma ve uluslararası karalama kampanyasına cevap verme” iddiası da rakip kliklerde ortak bir gündem olarak kendine yer bulmuş vaziyette (Birçok kliğin genel iktidar tabanıyla alakası olmayan çıkar grupları olduğunu da belirtmek lazım). Ne de olsa Hamidiye Devri’nden beri uluslarası operasyonların bu kadar göbeğinde kaldığımız bir dönem yoktu, ve içinde bulunduğumuz konjonktür, define avcıları için müthiş bir atmosfer. California’ya altın bulma umuduyla akın akın koşan Amerikalılar gibi, bürokrasinin, bakanlıkların ve daha da yüksek yerlerin kapıları aşındırılıyor: “Ben savunucam, hayır ben savunucam, en çok ben savunucam”. Bakanlıklara ve çeşitli koordinatörlüklere kaç tane bu yönde aday proje gitti bilmiyorum, ama incelendiğinde hiç de azımsanmayacak sayıda olduğu kesin. Ajanslar, dernekler, gazeteciler hepsi fonlanmak için bekliyor.

Salih niyetle yola çıkanlar elbette vardır, ancak ekserisi için aynı şeyi söylemek zor. Dahası, olay niyetten de öte. Sonuç olarak Türkiye, devletiyle milletiyle birilerinin “yabancılarla kavga etmek” , “bizim tezimizi anlatmak” üzere desteklenmesinden şimdiye kadar nasıl kazanımlar elde etmiştir? Uluslararası, hatta ulusal çapta bir algı yaratma konusunda nasıl başarılar elde edilmiştir? Yoksa sadece “mücadele” diye yola çıkıp medya takip merkezleri mi kalmıştır elimizde? 

Martin Mayer reklamcılık alanında başyapıt olan “Madison Avenue” kitabında şirketlerin çok büyük reklam harcamaları yapmalarının temel sebebi olarak “güvende hissetme” ihtiyacından bahseder. Özel şirketlerden kat be kat fazla güvenlik kaygısı taşıyan devletin bu alana yatırım yapması kaçınılmaz ve aynı zamanda gereklidir de. Ancak azami dikkatle, ve verimlilik göz önünde bulundurularak yatırımlar yapılmalıdır.

Çözüm Nedir?


Her şeyden önce, savunmacı psikoloji çözüm değildir. Emekli dedeler gibi sallanan sandalyemize oturup Guardian’ı, NY Times’ı fosforlu kalemle üstünü çize çize okumak; yabancı muhabirlerin Twitter hesaplarını stalklamak; sebebi pas geçip sonuç olan tetikçilere ve propagandalarına odaklanmak çözümün parçası olamaz, bu it dalaşıdır. İt dalaşıyla savaş kazanılmaz, kazanılmadığı gibi karşı tarafın uçak ve pilotları daha üstünse -ki öyle- zayiata sebep olur. Öte yandan “yabancılara malzeme vermeyelim” argümanı da karşı taraf zaten propaganda için gerçeklik aramadığı için muhaldir, hatta bu ahlaksızlığa meşru bir temel atfettiği için zararlıdır.

Tüm oyunu ve savaşı karşı tarafın kurgulamasına izin verip küçük savunma hattımızda durarak düşmanı durdurabileceğimizi zannediyoruz. Başkasının oyununu oynayıp sonunda galip çıkacağımızı düşünmek ya saflık ya da çarpıtmayla açıklanır. 

2008’den beri Gürcistan, Ukrayna ve Suriye’ye doğrudan askeri müdahalelerde/işgallerde bulunan; soğuk savaş günlerini hatırlatır biçimde Batı’yı karşısına alan, yurt içinde sert anti-demokratik politikalar izleyen, gerektiğinde yurt içi ve yurt dışında muhaliflerini öldürten ve tüm bunlara rağmen Batı kamuoyunda bir türlü marjinalleşmeyen Rusya, ve Rusyanın Batıyla olan propaganda savaşı dikkatle incelenmesi gereken bir konudur. Avrupa’daki birçok STK, basın kuruluşu ve siyasi partiyi kendi periferisine alan Rusya, Avrupa içinde ileri karakollara sahip olduğu için Batıyla mücadelesi başa baştır. Russia Today ve Sputnik gibi kendi anlatısını geniş kitlelere yayma olanakları da var. Tabii ki tüm bunlarda konjonktürün Rusyaya tanıdığı imkanlar ve Rusya’nın gücü etkin. Türkiye de kendi gücü ve imkanları nisbetince, savunmacılıktan ziyade daha atılgan bir pozisyona geçmelidir ki Allah’a şükür bunun da işaretleri var.


Ancak hiçbir durumda, hakkımızdaki yalanlar ve kara propaganda bitmeyecek. Özgüvene ihtiyaç duyduğumuz günler çoktan geldi ve daha da gelecek. Umarım o günlere, tüm stratejileri yabancı muhabirlerin hakkımızda ne tweet attığını önemsemek olanlarla ve/ya vatan gibi bir dertleri olmayan çıkar gruplarıyla girmeyiz.

1 yorum:

  1. Sands Casino and Hotel - California, United States
    Welcome to the largest and best of Cajun Casino and 더킹카지노 Hotel, 12bet the only place in the southwest in California to experience a 샌즈카지노 gaming and dining destination.

    YanıtlaSil